Kapitalist siyasal bir parti içerisinde bir başkaldırı kampanyası için umut var mıdır? Occupy benzeri yatay bir örgütlenme, bankacıları geçici olarak rahatsız etmekten daha fazlasını yapabilir mi? Hepimiz maskeler kuşanıp, kodlamayı mı öğrenmeliyiz?
Az sayıda TV kanalımız (onlar da kapatıldı) haricinde ekranda eleştirel, yaşadığımız dünyayı sorgulayan programlar, yapımlar izlemeye pek alışkın değiliz. Mr. Robot isimli dizi ise tam olarak istediğimiz gibi olmasa bile istisnalardan biri.
Mr. Robot’ta bir hackerın çokuluslu, devasa büyüklükte bir şirkete karşı verdiği mücadele ve bunun ekseninde yaşananlar sorgulanıyor. Gerçekle, halüsinasyonlar birbirine giriyor. Birçoğuna gündelik hayattan alışkın olduğumuz olaylar dizisi ekrana taşınıyor.
Aşağıda okuyacağınız çeviri, 2. sezonu yakın zamanda biten diziye dair önemli gözlemler sunmakla birlikte aslında daha fazlasını soruyor:
“Kapitalist siyasal bir parti içerisinde bir başkaldırı kampanyası için umut var mıdır? Occupy benzeri yatay bir örgütlenme, bankacıları geçici olarak rahatsız etmekten daha fazlasını yapabilir mi? Hepimiz maskeler kuşanıp, kodlamayı mı öğrenmeliyiz?”
[Uyarı: Bu yazı diziyle ilgili bilgi içermektedir.]
*
“Merhaba, arkadaş”. Bu Mr. Robot‘un ilk cümlesi, ana karakter siber güvenlik mühendisi ve hacker olan Elliot Alderson manifestosuna başlamadan önce izleyiciyi selamlamak için bu cümleyi kullanıyor:
Size şimdi söyleyeceklerim çok gizli. Hepimizi aşan gizli bir tertip. Hiç kimsenin haklarında hiçbir şey bilmediği heriflerden söz ediyorum. Görünmez olan herifler. En üstteki yüzde birin de yüzde biri olanlar. İzin almaksızın Tanrıyı oynayan herifler. Ve şimdi sanırım beni takip ediyorlar.
Bu otuz saniyelik açılış Mr. Robot‘un iki ağırlık merkezini oluşturuyor: dünyayı yok eden yüzde 1 ve anlatıcımızın gerçekliği fanteziden her zaman ayıramadığı.
Sam Esmail‘in Mr. Robot‘u geçen yıl yayına başladığında sürpriz olmuştu: ABD yayın ağındaki tipik, iyi kıyafetler giyinmiş, yasayı zorlayan ve ondan kaçmaya çalışan yakışıklı programcılardan farklıyı sunmanın yanında, izleyicilerden ayrıca dünyanın en büyük şirketlerinden birini devirmeye çalışırken ve ciddi anlamda süreç boyunca “sistem”e sekte vururken olanların çoğunu hayal edip etmediğini bile bilmediğimiz antikapitalist, uyuşturucu bağımlısı ana karakteri desteklemelerini bekliyordu.
Mr. Robot en çok izlenen saatlerde devrimi gerçekleştirdi ve Sol’un onun söylemek istediklerine dikkat vermesi gerekiyor.
Eğer Tyler Durden hacker olsaydı
Temel düzeyde Mr. Robot, ilerici hareketlerin büyük ölçekli değişim sahnelemekteki başarısızlığını işaretleyerek, politik bir alegori olarak işlev görüyor. İlk sezon; Elliot (yeni Emmy sahibi Rami Malek) ve çocukluk arkadaşı Angela’nın (Portia Doubleday) birbirinden bağımsız olarak, yıkılmak için oldukça büyük bir çokuluslu şirket olan E Corp’tan intikam almaya çalışmasını toplumsal dönüşüme ulaşmanın iki yöntemi olarak ayrıntılarıyla araştırıyor.
Şirketten nefret ediyorlar çünkü bu şirket Elliot’ın babasını ve Angela’nın annesini öldüren kimyasal bir sızıntıya yol açmış. Şirket aktörleri, elbette, zaman harcamadılar ve hiçbir uzlaşma ödemesi yapmadılar ve üstelik hayatta kalan kurbanlar, beklendiği üzere yine sahibinin E Corp olduğu bir sağlık borç batağında yüzüyorlar.
İlk bölümde, Mr. Robot (Christian Slater), Elliot’u fsociety adındaki bir hacker kolektifine katılmaya ikna eder. Kolektif, E Corp’un dosyalarına ulaşmaya ve bütün borç kayıtlarını silmeye hazırlanıyordur. Mr. Robot hakkında önemli bir durum söz konusu: Elliot dışında hiç kimse onunla doğrudan konuşmuyor, Mr. Robot konuştuğunda diğer karakterler sıklıkla doğrudan Elliot’a yanıt veriyorlar. Her ne kadar izleyiciler bunu anında anlasa da, Elliot’un Mr. Robot’un tam da kendi Tyler Durden‘ı olduğunu anlaması neredeyse bütün sezon sürdü.
İzleyicilerin Mr. Robot’un gerçekliğine ilişkin kuşkularıyla, Elliot’un bunu kabullenmesindeki isteksizlik arasındaki gerilim, fsociety’nin dünyayı borçtan kurtarma planını halüsinatif bir hale sokuyor: ekranda gördüğümüz her şeye güvenemeyiz.
Elliot’un uyuşturucu bağımlılığı da güvensizlik duygusuna katkıda bulunuyor. Elliot, E Corp’un sunucu çiftliğine, tesisin termostatlarını bozarak verilerini yok edecek bir Raspberry Pi kurmak üzere sızmadan hemen önce uyuşturucuyu birden bırakmanın etkisine giriyor. Bırakmayla tetiklenmiş rüya silsilesi, soygunun gerçekten de gerçekleşip gerçekleşmediğinin veya anlatıcının bir başka fantezisi olup olmadığının doğruluğunu sorgulatıyor.
Bu esnada, Angela bir avukatı şirkete karşı ihmal sonucu ölüme sebebiyet verme davasını açmak için ikna etmekle uğraşıyor. Dışadönük bir yöneticiyi sızıntıdaki rolü konusunda tanıklık etmeye ikna ediyor ve onun pazarlık etme yeteneklerinden ve korkusuzluğundan etkilenen adam, Angela’yı işe alıyor. E Corp içerisindeki konumunun, kimyasal sızıntı kurbanları için adaleti kazanmasına yardımcı olabileceğini düşünen Angela, teklifi kabul ediyor ve halkla ilişkiler bölümünde işe başlıyor. Tam da fsociety, şirketi bir karmaşaya sürükleyen görevini başarıyla tamamladığı sırada.
İkinci sezonda başlıca karakterleri savunma konumunda görüyoruz: E Corp’a yönelik saldırılarını yoğunlaştırmaktan ziyade, fsociety, soruşturmalarına ilişkin bir adım önde olmak için FBI’yı hackliyor. Angela kendisini E Corp’un risk yönetim bölümünde konumlandırsa da, patronu onun bir davada yer aldığını biliyor ve zararlı şirket bilgisini verme konusunda ona güvenmiyor. Sonunda aradığı bilgiyi çalsa da, tek keşfettiği hükümet düzenleyicilerinin E Corp’un piyonları olduğu gerçeği.
Elliot ve Angela’nın serüvenlerini izlerken, dizi bizi Mr. Robot‘un senaryo öğeleriyle gerçek dünya olaylarını bağlantılandırmaya cesaretlendiriyor. Fsociety Anonymous ve Occupy; E Corp’un logosu Enron’unkiyle özdeş ve ürettiği bilgisayarlar, sattığı sigortalar ve yönettiği bankalar Apple, Lehman Brothers ve Wells Fargo ile de özdeşleştirmemizi sağlıyor.
İkinci sezonda, yapım ekibi haber görüntülerini keserek, bölerek ve üzerine montajlayarak hack sonrası dünyanın durumu hakkında bizi bilgilendiriyor. Barack Obama’yı “FBI, bu saldırının sorumlularının Tyrell Wellick ve fsociety olduğunu duyurdu” derken görüyoruz (Hayır, bu klibi basın dostu başkanın kendisi kaydetmedi). İsyanların ve grevlerin görüntüleri süregiden kriz hakkındaki haberlerde yer alıyor. Edward Snowden FBI soruşturmasına ilişkin tepkisini paylaşıyor.
Gerçekte mevcut politik kişilerin Mr. Robot senaryosuna eklenmesi, dizinin halüsinatif etkisini artırıyor. Mr. Robot’un dünyası bizim dünyamız, yalnızca bir nebze değiştirilmiş.
Bu, Esmail’in, son yıllarda Amerikan solunun uğraştığı, protesto ve içeriden değişim şeklindeki iki saldırı hattını ve sermayeyle devletin birleşik gücüyle nasıl saptırıldıkları veya zaptedildiklerini dramatikleştirmesine olanak sağlıyor.
Hem fsociety hem de Angela kendilerini doğrudan gerçek hedefleri, yani finans kapital, yerine devlet iktidarının öğeleriyle anlaşmazlık içerisinde buluyorlar. Bu durum hem Occupy hareketini hem de Sanders kampanyasını yansıtıyor. Sonuç olarak, Occupy Goldman Sachs tarafından dağıtılmadı; kamusal güvenlik kılıfı altında hareketi dağıtan polisti. Parkı yeniden işgal etme ve daha kalıcı kamplar inşa etme çabaları da polis tarafından engellendi, sermaye tarafından değil.
Benzer şekilde, her zamanki gibi Demokratik Ulusal Kurultay da iş dünyası hakkındadır. Hillary Clinton’un kampanya konuşmalarını dinlediğimizde veya şahsiyetsiz başkan yardımcısı adayını düşündüğümüzde, partinin bu yıl sosyal demokrat bir ayaklanma tarafından sarsıldığını hiç anlayamayız. Ve her ne kadar alt sırada yer alan adaylar için umut sürse de, Bizim Devrim’in başlangıcına bulaşan bela, kapitalist bir parti içerisinden değişim başlatmanın zorluğunu vurguluyor.
Ancak Mr. Robot‘a, çağdaş yaşama birebir benziyor şeklinde davranmak, onu hiç anlamamış olmak demektir. Esmail’in resmettiği çağdaş devrime ilişkin kasvetli görünüm bizi bunalıma sokmak için tasarlanmamış, bizi politikayla, sermayeyle ve en iyi (ve
kötü) ütopik dürtülerimizle nasıl uğraştığımızla yüzleştirmek üzere zorlamak için tasarlanmış.
Aracı mesajdır
Mr. Robot popüler kültürden üretilmiştir. Dövüş Kulübü ve Amerikan Sapığı en belirgin ataları olsa da, dizi ayrıca Lolita, Geleceğe Dönüş II, V for Vendetta, Taksi Şoförü, Raising Arizona, Breaking Bad, Fringe, Alf ve birçok diğer yapımdan da yararlanıyor.
Kültür eleştirmenleri bunu pastiş olarak isimlendiriyorlar, Frederic Jameson‘ın meşhur “kara parodi” şeklinde yerdiği temsil türü. Jameson, pastişin kültürel referansları kendi tarihsel uğraklarından ayırdığını, böylece tarihi, dolayısıyla da politikayı kazıdığını öne sürüyor. Pastişin geri dönüştürülmüş yüzeyi, izleyicinin sanat çalışmasıyla politik olarak ilgilenme kapasitesini engelliyor.
Makul insanlar Jameson’ın değerlendirmesine katılmayabilir ve katılmazlar. Mr. Robot kesinlikle ikna edici karşıt bir örnek sunar: pastişi kullanması izleyicilerle politika arasındaki ilişkiyi maskelemez, onlara bunun, aslında, kapitalizmle gündelik karşılaşmaları olduğunu hatırlatır.
Birinci sezonun son kısımları, bu durumu inandırıcı bir biçimde açıklamaktadır. Çinli hacker grubu Karanlık Ordu’nun lideri Whiterose’un, E Corp CEO’su Philip Price ile birlikte çalıştığını görüyoruz. Price, fsociety’nin başarısını tartışırlarken, “elbette” der, E Corp’un hacki kimin becerdiğini bildiğini ve “o kişiyle her zamanki gibi ilgilenecekler[ini]” itiraf eder.
Bu sahne iki şeyi ortaya koymaktadır: Whiterose’un hem anti-kapitalist hacker hareketinde hem de iş dünyasında üst düzeyde bir iş gördüğünü açığa vurur. Hem de E Corp’un iktidarının genişliğini gösterir: saldırıdan kimin sorumlu olduğunu bildiklerini, ve hatta belki de başlarına neyin geleceğini bildiklerinin iması. Bu her şeyi bilme gibi gözüken şey, Elliot’ın sezon başında vurguladığı bu “görünmez heriflerin” nasıl da görünmez kaldıklarını açıklar: fsociety’nin devirdiğinin arkasında başka bir iktidar ve gizli düzen söz konusudur.
Bu sahne, ikinci sezonun kurgusunu kolayca hazırlar, yeni kötüler, yeni entrikalar, daha kapsamlı ve daha küresel bir perspektif. Ayrıca bizim komplo teorilerine yönelik kültürel takıntımızı da devreye sokar. Bütün politik yelpaze boyunca, yılmış insanlar dünyanın sorunları için olmayacak açıklamalar uydururlar. Bu ister Alex Jones‘un Yeni Dünya Düzeni, veya Illuminati karışıklığı, veya 9/11 gerçekçileri olsun, herkes (sağ, merkez ve sol) suçlayacak kim olduğu belirsiz bir düşmana sahip olmayı rahat bulur.
Ama bir komploya ihtiyacımız yok. Yaşamda, Mr. Robot‘ta olduğu gibi, gerçek oyuncularla bizim aramızda duran, Price ve Whiterose gibi insanları alt sınıflardan koruyan bir şey var.
Finansallaşmış bir ekonomide, artan bir şekilde, maddi olandan çok sanal zenginlik ve mülkiyetle (para, hisseler, tahviller, ipotekler) muhatap oluyoruz. Bu elbette kapitalizmin bir zamanlar aracısız (dolayımsız) olduğu anlamına gelmemelidir, Marx’ın deyimiyle genel eşdeğer biçim olarak para, her zaman bizimle birlikteydi.
Ancak bu temsili aygıtlar, geçtiğimiz on yıllarda, iyice arttı. Sadece bir örnek verecek olursak, 2008 krizi nesneyle bağlantılarını koparan finansal ürünler yüzünden ortaya çıktı: bir ev ipotek haline geldi, daha sonra bu ipotek parçalara bölündü, bu parçalar başka evlerin parçalarıyla yeniden paketlendi ve satıldı. Bu varlıklar, başka yatırımcılar da güvence satma ve alma oyununa girdikleri esnada, daha da fazla parçalandılar.
Dolayımlama düzeyleri, nesnenin kendisiyle artık hiçbir şekilde uğraşmadığımız bir düzeye kadar, artan bir şekilde spiral biçimine büründü, ancak geri dönüştürülen materyal (aynı pastişteki gibi) temsil etmek üzere tasarlandığı nesneden tamamen koptu.
Bunu tasvir etmek neredeyse imkansızdır, bu nedenle Price ve Whiterose’un ipleri ellerinde tuttuklarını göstermek çok daha kolaydır. Mr. Robot‘un ikinci sezonu, hikayeyi sürdürmeye yönelik olarak artan bir şekilde, Elliot’un gerçek düşmanı olarak, ekonomi yapısını değil de, bu karanlık kudret simsarı entrikacıları gösteriyor. Sonuç olarak bu durum Mr. Robot‘un, en azından senaryo düzeyinde, yapabileceği bir politik müdahaleyi sönükleştiriyor.
Ancak Mr. Robot, bizim iktidarla ilişkimizde her zaman için bir aracı olduğunu vurguladığı sürece, dizinin siyaseti tartışılmaya ve aslında uğraşılmaya değer olacaktır.
Sessiz gözlemciler
Elliot’un seyircilere “arkadaş” olarak hitap ettiği andan itibaren, izleyiciler ekranda sergilenen eylemlere dahil etmiştir. İkinci sezon izleyicilerin müdahil olma durumunu bir adım ileri taşımıştır: Elliot, üçüncül bir karakterin lafazanlığını dinlemeye zorlanırken, seslendirmesi izleyicilerden konuşmayı duymazdan gelerek Mr. Robot’un planlarına ilişkin olarak dairesini aramaları yönünde yalvarıyor. Kamera, yardıma hazır bir şekilde tavan düzeyine çıkıyor ve sahneyi yavaşça tarıyor.
Elliot bizden müdahil olmamızı, ikinci kişiliğinin ne planladığını ortaya çıkarmada ona yardım etmemizi istiyor. İstediğini yapmalı ve kendi yanıtlarımızı dünyamıza uygulamalıyız.
Evet, doğrudur, bu yanıtlar kolayca ortaya çıkmayacak. Dizinin politik yönelimi her zaman açık değil ve dizi hackin insanlara maliyetini göstermekten imtina ediyor. Haberlerden saldırıların ekonomiyi mahvettiğini duyuyoruz, ancak Esmail izleyicilere daha fazlasını söylemiyor. Elliot devrimin olumlu etkilerinin olup olmadığını sorgularken, bize uzun ATM kuyrukları ve alternatif bir ekonomi olarak ortaya çıkmış gözüken çok büyük bit pazarları gösteriliyor.
Bunların hiç biri, hepsi de sibergüvenlik, satış ve halkla ilişkiler gibi lüks hizmetler veya yaratıcı çalışma sektörü gibi alanlarda olan ana karakterleri etkilemiyor gibi gözüküyor. En kötü ihtimalle, pahalı yemeklerinin tadını çıkarmadan önce bir protesto içerisinden geçmeleri gerekiyor.
Karakterlerin ekonomideki konumları onlara bir yandan çağdaş kapitalizmin en önemli düğümlerine ulaşma olasılığı sunuyor: Elliot şirket sunucularına doğrudan virüs yerleştirebiliyor, Angela E Corp’un görevi kötüye kullanma suçunu belgeleyebileceği dosyaların erişimine sahip.
Ancak olumlu ve anlamı bir değişimi başlatmaktaki başarısızlıkları, yaratıcı sınıfın politik ve ekonomik uğraşısının sınırlarına ilişkin soruları ortaya çıkarıyor. İsyancı bir kolektif gerçekten de dünyayı değiştirebilir mi?
Esmail bu soruyu, Angela babasının eski bir arkadaşıyla karşılaştığında ortaya koyuyor. Adam, Angela’yı E Corp’a katılma konusunda eleştiriyor ve terfiler için cinselliği kullandığını ima ediyor. Angela, adamın işçi sınıfı konumunu yüzüne vurarak, sinirli bir şekilde yanıt veriyor: “Sen bir muslukçusun, Steve, değil mi? Ne yaptın, altmış yıl yaşadın? Ve bütün başardığın en iyi şey bu mu?” Bu değiş tokuştan sonra hiçbir karakter muhteşem gözükmüyor. Adam nefret dolu bir kadın düşmanı, Angela kendini beğenmiş bir sınıf ayrımcısı. İzleyicinin hiçbirinin tarafını tutması beklenmiyor.
Şimdiye kadar Mr. Robot fsociety devriminin iyi mi kötü mü olduğuna karar vermeyi reddetmiş durumda. Ve aslında bu kötü bir şey değil. Dizi bize kapitalizmin popüler-kültürel betimlemelerini ve ona karşı direnişi acımasızca sunarak, kapitalizme yönelik radikal meydan okumaların ne tür yeni biçimler alabileceği üzerine düşünmemizi talep ediyor.
Yalnızca üretimle “doğrudan” ilişkiye sahip olanları mı örgütlemeliyiz? Kim Moody‘yi izleyerek lojistiğe mi odaklanmalıyız? Kapitalist siyasal bir parti içerisinde bir başkaldırı kampanyası için umut var mıdır? Occupy benzeri yatay bir örgütlenme, bankacıları geçici olarak rahatsız etmekten daha fazlasını yapabilir mi? Hepimiz maskeler kuşanıp, kodlamayı mı öğrenmeliyiz?
Mr. Robot yanıtlar sunmuyor. Ancak bundan önceki en büyük başarısı Suits ismindeki hukuk draması olan bu yayın ağı için, bu gibi sorulara yol açan, ekonomik eşitsizliği, şirketlerin görev suistimallerini ve iş dünyasıyla politika arasındaki ilişkileri aydınlatıp duyuran bütün kültürel ürünleri memnuniyetle karşılamalıyız. Esmail kendi karakterlerinin politikasına ilgi duymasa da, izleyiciler duyuyor.
Özgün metin: https://jacobin.com/2016/09/mr-robot-sam-esmail-fsociety-rami-malek/
Kaynak: https://sendika.org/2016/10/mr-robot-merhaba-arkadas-jen-hedler-phillis-380704