Sanatçının Ölümü mü? Yapay Zekâ Tarafından Üretilen Sanata Marksist Bir Bakış

Resim: “Sanatı Keşfeden Yapay Zekâ” / Yazar tarafından DALL-E-2 kullanılarak üretildi. Yıl 2018. New York’taki prestijli Christie’s güzel sanatlar müzayedesinde, Andy Warhol’un bir baskısı ve Roy Lichtenstein’ın bronz heykelinin yanında, takım elbiseli bir beyefendinin bulanık portresi sergileniyor. Eserin adı: “Edmond de Belamy, La Famille de Belamy’den”. Telefonla arayan ismini vermeyen bir alıcı portreyi 7.000-10.000 $’lık […]

(Yazar)
(Çevirmen)

Resim: “Sanatı Keşfeden Yapay Zekâ” / Yazar tarafından DALL-E-2 kullanılarak üretildi.

Yıl 2018. New York’taki prestijli Christie’s güzel sanatlar müzayedesinde, Andy Warhol’un bir baskısı ve Roy Lichtenstein’ın bronz heykelinin yanında, takım elbiseli bir beyefendinin bulanık portresi sergileniyor. Eserin adı: “Edmond de Belamy, La Famille de Belamy’den”. Telefonla arayan ismini vermeyen bir alıcı portreyi 7.000-10.000 $’lık ilk tahmin edilen fiyatın  bir hayli fazlasına, 432.500$’a satın alıyor. Çerçevenin altında bir imza yerine, bir satır kod yer alıyor. Bu portre insan eliyle değil, bir yapay zekâ tarafından üretilmiş.

Bu yapay zekâ, Paris merkezli yaratıcı stüdyo “Obvious” tarafından kullanılsa da, aslında büyük ölçüde 19 yaşındaki programcı Robbie Barrat’ın geliştirdiği açık kaynaklı bir yazılıma dayanıyordu. Obvious ve basın tarafından “gelecek” olarak sunulan bu dönüm noktası niteliğindeki satış, o zamandan bu güne devam eden yapay zekâyla üretilen sanat tartışmalarının da fitilini ateşledi.

AD 4nXeX94oDYpo8MhcOlX3XBHgg83RVukiAFC8Sq9FLZ6MrSZBPbLpiHmILV6noxjKYhFQl 2mxl1gRRNOQUax4Zg9pZbTXXG7ZyAAzULrIFbvkihh4AaF8FaIjf 4sT8csPxjzVVmw1l17A6Im5RPxM7s?key=Ziu pbbpTXM3s9On v2 NQ - Sanatçının Ölümü mü? Yapay Zekâ Tarafından Üretilen Sanata Marksist Bir Bakış - 16

“Edmond de Belamy, La Famille de Belamy’den” / Görüntü: adil kullanım

Üretken yapay zekâların daha ileri düzeylere ulaşmasıyla birlikte, bazı kişiler bu sistemlerin artık kendi başlarına sanatçılar olarak kabul edilmesi gerektiğini savunuyor. Bu kişiler arasında teknoloji meraklıları (ki bu grup, tesadüfi olmayan bir şekilde, şu anda yapay zekâ sanatının birleştirildiği kripto para birimleri ve NFT’lerle ilgilenen müjdecilerle benzerlik gösteriyor) ve giderek artan sayıda sanat eleştirmeni ile akademisyen yer alıyor. Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi, bu son moda dijital çılgınlık için değerinin çok üzerinde ödemeye hazır alıcılar var. Ayrıca, birçok büyük şirket bu gelişen yeni pazarı ele geçirmek için şimdiden milyarlarca dolar yatırım yapmış durumda.

Öte yandan, birçok sanatçı makinelerin, eserlerini karşılıksız ya da ücretsiz olarak çalmasından şikayet ediyor ve demode olmaktan korkuyor. Yapay zekâların, şimdiye kadar sadece insanlara ait olduğu düşünülen bir alanda rekabet etmesini yadırgıyorlar. Sanatçı Genel Jumalon’un, yapay zekâ tarafından üretilen bir sanat eserinin Colorado Eyalet Fuarı’ndaki bir yarışmada altın madalya kazanmasını eleştiren 2022 tarihli viral tweet‘i bu ruh halini yansıtıyordu:

“TL;DR1çn. çok uzun okumadım anlamında İngilizce kısaltma — Birisi, yapay zekâ tarafından üretilen bir eserle bir sanat yarışmasına katıldı ve birincilik ödülünü kazandı. Evet, bu oldukça boktan.

Bu yıl, ünlü Avustralyalı müzisyen Nick Cave, ChatGPT adlı sohbet robotunun kendi tarzında ürettiği şarkı sözlerine tiksinerek tepki gösterdi:

“Bizi ütopik bir geleceğe, ya da belki de tamamen yok oluşumuza doğru götüren bu teknolojiyle ilgili şunu söylemem yeterli… Hiç heyecan duymuyorum.   Hangisinin olacağını kim söyleyebilir ki? “Nick Cave tarzındaki” bu şarkıya bakılırsa, işler pek de iyiye gitmiyor… Kıyamet yaklaşıyor. Bu şarkı berbat.

Bu sert eleştiriye rağmen, üretken yapay zekâların hızlı gelişimi, ne kadar etkileyici (veya bakış açınıza bağlı olarak endişe verici) olsa da inkar edilemez. Ancak Marksistler, nihayetinde yalnızca bir araç olan şeylere karşı daha ölçülü bir yaklaşım sergilemelidir. Yeni değerlerin tümü, bilinçli insanlar tarafından yapılan fiziksel veya zihinsel emeğin bir ürünü olarak anlaşılmalıdır.

Bu yapay zekâlar, onları beslediğimiz insan yapımı sanata dayalı görüntüler üretiyor. En iyi sonuçları, “… Van Gogh tarzında” gibi belirli bir yönerge vererek elde edersiniz. Onlar taklitçidir, yenilikçi değildir. Ve insanlar sanat yaratmasaydı, kopyalayacakları hiçbir şey olmazdı. Dahası, sanat sadece görüntülerin, seslerin ve benzeri şeylerin bir yığını değildir, aynı zamanda makinelerin erişemeyeceği yaşanmış deneyimlerin ve sosyal ilişkilerin bir ürünüdür.

AD 4nXcNwPwxdWLaA7V SrOyYA6xyJz0qbITEDOXQ9k58hBSwyGnVuH5VJIBEiG2C xzZ5thmvqqzai7XO1MAMNS J9f mWqx3b vaV0LYugPhz1KKqr4SokHQvWD8554W tyea9SN6RL0fwW5sQRPwLPw?key=Ziu pbbpTXM3s9On v2 NQ - Sanatçının Ölümü mü? Yapay Zekâ Tarafından Üretilen Sanata Marksist Bir Bakış - 18

“Van Gogh tarzında Marx” / Yazar tarafından DALL-E-2 kullanılarak üretildi.

Bununla birlikte, bu teknolojilere yönelik düşmanlık, kapitalizm altında insanlığı zahmetten kurtarması gereken makinelerin, bunun yerine hem işçileri hem de küçük burjuvaziyi ezdiği gerçeğini yansıtıyor. Sömürücü patronların elinde, insanları işlerinden olmaya zorlarlar ve insan deneyimini ve yaratıcılığını kapitalist üretimin monoton ritmine teslim ederler. Sanki bizim onlara hükmetmemizden ziyade, onlar bize hükmediyormuş gibi hissedebiliriz. Karl Marx’ın Grundrisse‘deki harika pasajında dediği gibi:

“İşçinin —organ olarak— becerisi ve etkinliği ile canlandırdığı, dolayısıyla kullanılışı onun ustalığına bağlı olan alette olduğu gibi değildir. Aksine, işçi için beceriye ve güce sahip olan makinenin kendisi ustadır, işçinin besinlerden tükettiği gibi, kömür, petrol vb. tüketen (yardımcı maddeler) makinenin kendisinde etkin, mekanik yasalarda ve kendi sürekli öz hareketinde kendi ruhuna sahiptir. Etkinliğin salt bir soyutlanması ile sınırlı işçi etkinliği, her yönü ile, makinenin hareketi yoluyla belirlenmiş ve düzenlenmiştir, tersi sözkonusu değildir. Yapısı gereğince, bir otomat olarak, istenilen tarzda hareket etmeye, makinenin cansız organlarım zorlayan bilim, işçinin bilincinde yoktur, tersine, onun üzerinde, makine yabancı güç olarak, bizzat makinenin gücü olarak etki yapar.”2çn. K. Marx, Grundrisse, 2. Cilt, sf. 158 (Sol Yayınları, Ankara, 2. Baskı, 2013)

Yapay Sanatçılar mı?

Bilgisayar tarafından üretilen sanatla ilgili deneyler onlarca yıl öncesine dayanıyor, ancak son on yılda bu alanda bir dizi ilerleme kaydedildi. 2014 yılında, talebe en uygun görüntüleri üretmek için birbiriyle yarışan iki sinir ağından oluşan Üretken Çatışmacı Ağlar (Generative Adversarial Networks – GAN) ortaya çıktı. Bu, “Edmond de Belamy”yi üreten teknolojidir. Kararlı Difüzyon ve DALL-E 2 gibi daha yeni platformlar, difüzyon modelleriyle çalışmaktadır: internetten kazınan mevcut görüntülerden oluşan devasa bir veritabanına dayalı olarak Gauss gürültüsünden yeni görüntüler üreten ve bu görüntüleri tersine mühendislikle elde etmek üzere eğitilen sinir ağları.

CLIP adlı bir sistem, bu yapay zekâları doğal dil yönlendirmeleriyle birleştiriyor. Bu, bir kullanıcının bir sözcük veya sözcük öbeği yazabileceği (örneğin “sarı lastik banyo ördeği”) ve yapay zekânın mevcut herhangi bir görüntünün doğrudan kopyası olmayan özgün bir banyo ördeği resmi oluşturmaya çalışacağı anlamına geliyor. Bu özellik, onları herhangi bir programlama bilgisi olmadan yaygın olarak kullanılabilir hale getiriyor. Ne kadar çok kullanılırlarsa, o kadar iyi hale gelirler.

Ve bunlar sadece görüntü üretmek için eğitilmiş yapay zekâlardır (bu, makalenin odak noktası olacaktır). ChatGPT’nin en son sürümü, doğal yazının oldukça ikna edici taklitlerini üretebilir, hatta belirli yazarların veya yayınların stilini bile taklit edebilir. Başka bir deyişle, bu teknolojiler her geçen gün daha güçlü ve çok yönlü hale geliyor, öyle ki bazı savunucuları bunların gerçek yaratıcılığın sınırlarını aştığını düşünüyor.

Örneğin Ahmed Elgammal, American Scientist dergisinde Rutgers Üniversitesi’ndeki laboratuvarı tarafından geliştirilen Yapay Zekâ Yaratıcı Çatışmacı Ağı’nın (AICAN) “neredeyse özerk bir sanatçı olarak düşünülmesi” gerektiğini savunuyor. Elgammal’ın “bir sanat tarihi araştırma dersi almaya” benzettiği “önceki beş yüzyıl boyunca Batı sanat kanonunu temsil eden 80.000 görüntü” ile eğitilmiş olan algoritma, GAN’ların tipik olarak kullanıldığı “gerçekçi” görüntülerden daha soyut sonuçlarla mevcut herhangi bir stili kopyalamaya çalışmaktan kasıtlı olarak kaçınıyor.

Elgammal, insanların AICAN’ın çalışmalarını “gerçekten sevdiğini”, insan sanatçılarınkinden ayırt edilemeyeceğini ve hatta bir parçanın bir müzayedede 16.000 dolara alıcı bulduğunu savunuyor. Bu tür bir büyük satış belki de Elgammal’ın icadını neden “özerk bir sanatçı” olarak tanıtmaya hevesli olduğunu açıklıyor.

Zevkin muhasebesi olmasa da, Elgammal’ın övünmeleri pek bir şey ifade etmiyor. AICAN çok soyut görüntüler ürettiği için, izleyicilerin eserlerinin insan yapımı olduğuna inandıklarını hayal etmek kolaydır. 1964’te eleştirmenlerin soyut dışavurumcu resimlerine övgüler yağdırdığı Pierre Brassau’nun, Peter adında bir şempanze olduğu ortaya çıkmıştı. Dahası, son zamanlardaki iğrenç NFT “sanatı” çılgınlığının da kanıtladığı gibi, insanların bir yenilik için en yüksek doları ödemeye istekli olması sanatsal değerin kanıtı değildir.

Bununla birlikte, Elgammal ve Marian Mazzon, 2019 yılında Arts için kaleme aldıkları bir makalede, “makine öğrenimi ve yapay zekânın bir insanın yaşadığı deneyimi taklit edemeyeceğini” ve bu nedenle “insan sanatçılarla aynı şekilde sanat yaratamayacağını” belirtmektedir… farklı bir yaratım süreci, sürecin sonuçlarını uygulanabilir bir sanat eseri olarak diskalifiye etmez” (vurgular bize ait).

Benzer şekilde, Mingyong Cheng’in 2021 tarihli bir makalesi, YZ tarafından üretilen sanatın “insanlarda bulunan duygusal niyetten yoksun olmasına rağmen… son YZ teknolojilerine dayalı yaratıcılığı dikkate almanın uygun olduğunu” savunmaktadır. (vurgular bize ait). Yaratıcılık kriteri, “başka biri tarafından asla bir araya getirilmemiş çeşitli ve mevcut kavramların bir kombinasyonuna” dayanan “öngörülemeyen” bir şey yapmaktır.

Bu akademisyenlerin yaptığı tek şey, yaratıcılığı tanımlamak için hedef noktalarını değiştirmektir. Bir robot koluna bir boya fırçası takılabilir, rastgele bir takım yoluna göre hareket etmesi için programlanabilir ve bir tuvali süslemesine izin verilebilir. Sonuç kesinlikle öngörülemez olacaktır, ancak kimse bunu “yaratıcı” olarak tanımlamayacaktır.

Makineler, eğitim kümelerindeki fikirleri, insanların yeni sanat eserleri yaratmak için diğer sanatçılardan ya da dünya deneyimlerinden etkilendikleri gibi birleştirmezler.  Elgammal ve Mazzon aslında makalelerinde bunu kabul ederek şöyle demektedir: “Makinenin sanat yapmasının [nedeni] özünde [insanlardan] farklıdır; motivasyonu sanat yapma sorunuyla görevlendirilmiş olmaktır ve niyeti bu görevi yerine getirmektir” (vurgular bize ait).

Başka bir deyişle, yapay zekâlar kavramları kendi arzularına göre bilinçli olarak yeni şekillerde birleştirmezler. Yaratıcı süreci taklit etmek için bir insan operatörden gelen komutu izleyerek bir görevi algoritmik olarak optimize ederler. Santa Fe Enstitüsü’nde yapay zekâ uzmanı olan Melanie Mitchell’in deyimiyle “parlak ama beyinsiz taklitçiler”.

Estetik Duyunun Ortaya Çıkışı

Gerçekte, “yaşanmış deneyim” ve “duygusal niyet” Cheng, Elgammal ve Mazzon’un ima ettiği gibi ikincil değil, yaratıcılığın temel özellikleridir. Bunlar, insanlık halinin tanımlayıcı özellikleri ve toplumumuzun bir ürünüdür.

Sanatın ortaya çıkışı, bilincimizin gelişiminde önemli bir dönüm noktasıdır ve bizi diğer hayvanlardan ayırmaya yardımcı olur. Alan Woods’un açıkladığı gibi, “türümüz olan Homo Sapiens Sapiens‘in ortaya çıkışının ilk ciddi göstergelerinden biri sanatın varlığı, yani estetik duygunun somut bir ifadesidir.”

Dik duruş ve ellerimizin alet kullanımına yönelik -emek için- adaptasyonu, insanlığın beyin gelişimini kolaylaştıran ek besinlere erişimini sağladı. Bu iki faktör, yani el ve beyin, sınıflı toplumdan çok önce, üretken faaliyetten doğan sanatın filizlenmesinde etkili olmuştur. Bir dizi çalışma, anatomik olarak modern insanlar tarafından yaratılan en eski taş aletlerden bazılarının, kesinlikle işlevsel olmanın ötesinde biçim (özellikle simetri) için “aşırı işlendiğini” öne sürmektedir.

Bu henüz sanat değil, daha sonra zaman içinde evrimleşen sanatın ilkel başlangıcıdır. Homo Erectus ve Homo Neanderthalensis gibi diğer insansılar da estetik duygusunu ifade etmiş olabilir, ancak sadece Homo Sapiens bunu tam teşekküllü bir sanata dönüştürmüştür. Olası en eski örnek, yaklaşık 250.000 yıl öncesine tarihlenen ve kaba bir kadın oyması olduğu öne sürülen “Berekhat Ram Venüsü”dür3çn. Berekhat Ram Venüsü, Golan Tepeleri’ndeki Berekhat Ram’da bulunan bir çakıl taşıdır. Çakıl taşı ilk insanlar tarafından değiştirilmiştir ve bir kadın insan figürünü temsil ettiği düşünülmektedir. https://en.wikipedia.org/wiki/Venus_of_Berekhat_Ram. Tüm kültür ve sanat bu mütevazı başlangıçlardan doğmuştur. Engels’in “Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü” adlı makalesinden alıntı yaparsak:

“Ancak emeğin, giderek yeni işlemlere uygulanmasıyla, geliştirilmiş kasların, eklemlerin ve, daha uzun aralıklarla, kemiklerin kalıtsal yoldan geçmesi, bu kalıtsal inceliğin, yeni, giderek daha karmaşık duruma gelmiş işlemlere, giderek yenilenen biçimde uygulanması, insan elini, Rafael’in tablolarını, Thonvaldsen’in heykellerini, Paganini’nin müziğini yaratabilecek bu yüksek yetkinlik düzeyine kadar getirmiştir.”4çn. F. Engels, Doğanın Diyalektiği, sf. 218-219 (Sol Yayınları, Ankara, 4. baskı, 1979)

Başka bir deyişle, erken dönem estetik duygusu, insan bedeninin ve zihninin emek yoluyla gelişmesinin bir ürünüydü ve sanatın ortaya çıkmasına zemin hazırlıyordu. Teknolojinin amacı, sanatsal amaçlar için kullanılması – boya fırçasından matbaaya kadar – sanatsal yaratıcılığın orijinal ve tek kaynağı olan insanlığın yeteneklerini genişletmek içindir. Makineler kendi başlarına yaratıcı değildir. Dijital bir fotoğraf makinesi anında çok ayrıntılı bir görüntü üretebilir, ancak herkes bunun arkasındaki fotoğrafçıyı gerçek sanatçı olarak tanır.

Makinelerin aksine, insanlar sanat üretmek için kendiliğinden harekete geçerler. Hiçbir sanatsal eğitimi olmayan iki yaşındaki bir çocuk, bir saat boyunca gözetimsiz bir evde bırakıldığında duvarları karalamaya başlayacaktır. Doğuştan gelen bu ilham, daha sonra eğitim ve yetişkinlikte teknikte ustalaşma yoluyla geliştirilebilir. Ancak en gelişmiş yapay zekâya ilham alması için milyarlarca görüntüye erişim izni verseniz, sonra da onu 1000 yıl boyunca rahatsız etmeden bıraksanız, bırakın izlenimciliği icat etmeyi ya da bir senfoni bestelemeyi, asla bir Cin Ali bile üretemez.

Peki sanat neden gelişti? Amacı nedir? Alan Woods, bunun temelde kendine özgü bir iletişim biçimi olduğunu savunuyor. Lev Troçki sanatı “dünyayı [bilimde olduğu gibi] bir yasalar sistemi olarak değil, bir imgeler grubu ve aynı zamanda belirli duygu ve ruh hallerine ilham verme yoluyla kavrama biçimi” olarak adlandırır. Bu, makinelerin kavrayışının ötesinde olan sanatın bir başka eşsiz niteliğidir. Yapay zekâlar imgeler yaratabilir, ancak paylaşılan duygusal deneyimler, sanat yoluyla iletilen “duygular ve ruh halleri” tamamen başka bir düzendedir.

Örneğin, Pablo Picasso’nun renk paletinin ve konularının belirgin bir şekilde karanlık ve kasvetli hale geldiği “mavi dönemi”, kısmen arkadaşı Carles Casagemas’ın 1901’deki intiharından esinlenmiştir. Bir yapay zekâ, Picasso’nun sanatını yalnızca şekillerin, renklerin ve tanımlanmış değerlerin bir çeşitliliği olarak algılar. Eserlerin görünümünü taklit edebilir, ancak onlara ilham veren duyguları kavrayamaz. Bir yapay zekâdan “hüzünlü” bir görüntü oluşturmasını isteyebilirsiniz, ancak ağlayan insanların koyu renklerde resimlerini üretse bile, üzüntünün içeriğini anlamayacaktır, çünkü ne üzgün veya mutlu olmuştur, ne de başka bir duyguyu deneyimlemiştir.

Dahası, sanat toplumsal bir olgudur. Her nesil, hem teknik hem de fikirlerin geliştirilmesine, yeni neslin eğitilmesine ve kültürün tüm biçimlerinin yeni zirvelere çıkarılmasına katılır. Ve elbette sanat, sınıf mücadelesiyle birlikte gelişir. Feodalizmin ve Kilise’nin boğucu etkisine karşı çıkmak için antik çağın büyük sanatsal ve bilimsel eserlerine geri dönen burjuvazi 16.-17. yüzyılda ortaya çıkmasaydı, Rönesans da olmazdı. Beethoven’ın Eroica’sının5çn. Beethoven’ın en ünlü eserlerinden biri olan Eroica senfonisi (3. Senfoni), bestecinin yenilikçi “orta dönem ”inin başlangıcına işaret eden büyük ölçekli bir bestedir. İlk Romantik senfoni olarak da biliniyor. muzaffer, huzursuz cümleleri Fransız Devrimi’nin ardından şekillenmiştir. Ken Loach’un filmleri, savaş sonrası Britanya’sındaki kapitalist sömürünün doğrudan bir ürünüdür. Makineler topluma ya da sınıf mücadelesine katılamazlar ve ürettikleri imgelerin arkasındaki tarih ya da bağlam hakkında hiçbir anlayışa sahip değildirler. Tüm bunlar onların gerçekten yaratıcı olmalarını engelliyor.

Yapay Zekânın Sınırları

İnsan sanatçılarla karşılaştırıldığında üretici yapay zekâların sınırlarını göstermek aslında oldukça basittir. Cornell Üniversitesi’nde 2022 yılında yapılan bir araştırma, DALL-E 2’nin hem nesneler arasındaki basit uzamsal ilişkileri (örn. “X, Y’nin üzerinde”) hem de nesneler ve aracılar arasındaki soyut ilişkileri (örn. “X, Y’ye yardım ediyor”) göstermekte sürekli olarak başarısız olduğunu ortaya koymuştur. Aslında, araştırmaya katılanlar yapay zekânın çıktılarının, verdikleri komutların yalnızca %22’siyle eşleştiğini hissettiler. Örneğin, hata yapmadan “fincandaki kaşık” resmini üretebildi, ancak “kaşıktaki fincan” istemi sadece fincanlardaki kaşıkların daha fazla resmine yol açtı. Bunun nedeni, görüntü eğitim setinde fincan içinde çok sayıda kaşık görselini içermesine rağmen kaşık içinde fincan görselinin hiç bulunmamasıdır. Yapay zekâ bu terimleri, münferit bileşenleri veya aralarındaki ilişkileri anlamadan yüzeysel bir düzeyde yorumladı.

Bu makale için DALL-E 2 ile kendi deneylerimizi gerçekleştirdik ve sonuçlarımız Cornell çalışmasıyla örtüştü. Örneğin, “Bacaklarından birini işaret eden oklu bir at” komut istemi, yanında, yakınında ve çevresinde oklar olan ancak bacaklarını işaret etmeyen at resimleri ile sonuçlandı. Yapay zekâ “at” ve “ok”u anladı, ancak atın resminden bacakları çıkaramadı ya da oku onlarla ilişkilendiremedi.

AD 4nXdeI0yclJOg1AOEENKOk5pi9vR WKSdTbmbb2tItRK2CHz9Kn0po3bbP7Vo9bK7VxicBSNja5lbBZ3kCZ1aDJZ3k57T8DAfMzdca7sVchsN8vEGjJfnqXqG8Z0jrS3ocreN4H65CvXHP3ITBC9NoaQ?key=Ziu pbbpTXM3s9On v2 NQ - Sanatçının Ölümü mü? Yapay Zekâ Tarafından Üretilen Sanata Marksist Bir Bakış - 20

Bacaklarından birini işaret eden oklu bir at / Yazar tarafından DALL-E-2 kullanılarak üretildi.

Sanatsal açıdan en zor durumdaki insan bile muhtemelen talebimizi makul bir şekilde yerine getirebilir, çünkü soyut ve diyalektik düşünebiliyoruz, parçaları bütünle ilişkili olarak görebiliyoruz. Ancak Cornell araştırmacılarının da belirttiği gibi:

“Ara sıra yaşanan belirsizliklere rağmen, DALL-E 2’nin ürettikleri ile insanların çok basit ilişkilerin makul bir tasviri olarak kabul ettikleri arasındaki mevcut niceliksel uçurum, DALL-E 2’nin öğrendikleri ile bebeklerin bile zaten biliyor göründükleri şeyler arasında niteliksel bir uçurum olduğunu öne sürmek için yeterlidir.”

Ve bu kilit noktadır. Bir bebek bu basit ilişkileri bilir çünkü bunları bir makinenin sahip olmadığı duyuları aracılığıyla dünyada deneyimlerler. Bebek, nesnelerle etkileşime girerek – onları eline alarak, hissederek ve bu deneyime dayalı genellemeler yaparak – neyin sert ve yumuşak, neyin sıcak ve soğuk olduğunu öğrenir. Bu görev için, en az gelişmiş ve en az deneyimli insan, en gelişmiş yapay zekâdan daha beceriklidir.

Ayrıca DALL-E 2’nin yaratıcılığını test etmek için “var olmayan ve daha önce hiç kimsenin görmediği bir hayvan” görüntüsü oluşturmasını istedik. Küçük bir çocuğun bu ipucunu gerçekten fantastik bir şey çizmek için bir fırsat olarak kullandığını hayal edebilirsiniz: dokunaçlar, 12 göz, tüyler ve bir ördek gagası. Yapay zekâ bize bir hipopotam, bir kapibara ve bir maymun resmi verdi. Organik olarak orijinal fikirler üretmekten acizdir.

AD 4nXdzW6slnr5ulttKsVh286hACJfhcU 1amwVdplodVmchzbqqUaEG R67Twyu754oWjGzWaiW NyspsO0oK9JCT a q7tT1fpG0A34xFiwRg1KGE0LrszDWZOZhCsVM96Z0JvOKi2oGuw8SG6Y0zt5A?key=Ziu pbbpTXM3s9On v2 NQ - Sanatçının Ölümü mü? Yapay Zekâ Tarafından Üretilen Sanata Marksist Bir Bakış - 22

“var olmayan ve daha önce hiç kimsenin görmediği bir hayvan” / Yazar tarafından DALL-E-2 kullanılarak üretildi.

Yapay zekâlar, insan zihninin gerçekleştirebildiği işlemlerin karmaşıklığını gösteren başka engellerle de karşı karşıyadır. Öncelikle, bir tweeti aşan uzunluktaki istemlerle başa çıkamazlar. Ayrıca, yapay zekâlar artık statik görüntüler, yazılı metinler (kısa pasajlar da olsa) ve kısa videolar üretme konusunda oldukça başarılı olsa da, müzik gibi daha uzun süreli ve gelişimsel sanat formlarında hâlâ zorlanıyor. Örneğin, OpenAI’ın Jukebox programı Beatles gibi popüler sanatçıların tarzını taklit etmeye çalışsa da, ortaya dinlenebilir bir sonuç çıkması için insan eliyle ciddi bir ince ayar yapılması gerekiyor. “Orijinal” besteler ise sadece birkaç saniye sonra dinlenemez ve tutarsız bir karmaşaya dönüşüyor. En azından şimdilik, Sir Paul McCartney rahat bir nefes alabilir.

Sorunun bir kısmı, öznelliğin son derece karmaşık olması ve yapay zekânın teknolojik gelişmelere bağlı olarak gelişebilmesine rağmen, bunun yalnızca hesaplama gücüyle çözülebilecek bir mesele olmamasıdır. İnsanlar bir müzik parçasında ya da bir görselde neyin “yanlış” olduğunu sezgisel olarak fark etme konusunda son derece yetkindir. Ancak bu tür bir sezgiyi, makinelerin kavrayabileceği şekilde tanımlamak ve ölçmek çok zordur.

Bu durum, yapay zekâ tarafından üretilen birçok görselin neden kabus gibi göründüğünü de açıklıyor: örneğin, insanların her iki elinde on iki parmak olması ya da başka bedensel bozulmalar gibi. Bu tür çarpıtmalar, yapay zekânın aslında anlamadan binlerce görseli bir araya getirmesinin doğal bir sonucu. Ortaya çıkan bu detaylar yanlıştır, ancak yapay zekânın neyin doğru olduğuna dair sezgisel bir bilgisi yoktur.

İnsan Sanatçıların Yerini mi Alıyor?

Üretken yapay zekâlar tam anlamıyla yaratıcı olmasalar da ve insan elinden çıkan sanatı taklit etme konusunda hâlâ ciddi eksikleri bulunsa da, bazı alanlarda şimdiden “yeterince iyi” sonuçlar verebiliyorlar. Örneğin, bazı teknoloji şirketleri temel web metinlerini üretmek için yapay zekâlardan yararlanırken, Photoshop gibi görüntü işleme platformları da görüntü düzeltme işlemlerinde yapay zekâdan yararlanıyor. Hatta bir Rus ticari tasarım firması, “özgün” tasarımlar geliştirmek için elle çizilmiş vektör çizimleriyle eğitilmiş (Nikolay Ironov takma adlı) bir yapay zekâ sistemi kullanmıştır.

Yapay zekâların en uygulanabilir kullanım alanlarından bazıları, medya sektöründeki görece daha az “yaratıcı” görevler gibi görünüyor. Yapay zekâ pornografisi “meraklılarının” gelişen alt kültürünün ve bir kişinin yüzünün pornografik içeriğin (veya başka herhangi bir şeyin) üzerine yerleştirilebildiği “deep fake” oluşturmak için yapay zekânın artan kullanımının gösterdiği gibi, adi amaçlar için de popüler olduklarını kanıtladılar.

Bu rahatsız edici kullanım alanlarının ötesinde, yapay zekâ artık görsel ve metin üretme konusunda o kadar yetkin ki, çalışan sanatçılar onu Cheng’in umduğu gibi “sanatsal iş ortağı” olarak değil, istenmeyen bir rekabet olarak görmeye başlıyor. Atlantic dergisi yazarı Charlie Warzel, derginin geçen yılki bir bülteninde Midjourney adlı yapay zekâ tarafından üretilen komplo teorisyeni Alex Jones’un bir görselini kullandıktan sonra kendisini bir twitter fırtınasının ortasında buldu. Birçok ticari illüstratör, prestijli bir işin bir sinir ağına verilmesine öfkelenmişti. Karikatürist Matt Bors durumu şöyle yorumladı:

“Artık internette özgün illüstrasyonlara pek rastlanmıyor. Bir web sitesine girdiğinizde, görsel içeriğin çoğunun başka platformlardan alındığını görebilirsiniz. Makaleler genellikle gömülü tweet’ler, Instagram gönderileri ya da stok fotoğraflarla destekleniyor. Aslında illüstrasyonun gerileme süreci epey önce başlamıştı, ancak yapay zekâ destekli sanatın uzun vadede sanatın değerini daha da düşüreceği endişesi yaygınlaşıyor.”

Diğer sanatçılar, üretken yapay zekânın intihalci eğilimlerine itiraz ettiler. Polonyalı sanatçı Greg Rutkowski’yi Google’da arattığınızda hiç yaratmadığı binlerce resimle karşılaşacaksınız, çünkü tarzı yapay zekâ sanatı meraklıları arasında çok popüler. Ve yasalar, çalışan sanatçılar için hiçbir koruma sağlamıyor. 2022 yılında ABD Telif Hakları Ofisi, sanat eserlerinin “[insan] zihninin yaratıcı güçlerine dayanan… entelektüel emeğin meyveleri” olması nedeniyle, yapay zekâ tarafından üretilen sanat eserlerine telif hakkı uygulanamayacağını teyit etmiştir. Bu noktada aslında hemfikiriz! Ancak sanatçıların özgün üsluplarının piyasa değerinin bir parçası olduğu kapitalizmde bu durum bireysel yaratıcılar için sorun, patronlar ve zengin spekülatörler için ise faydalıdır.

Sanatçıların görüntülerinin kullanımı için adlarına ödeme toplayan Tasarım ve Sanatçılar Telif Hakkı Derneği (DACS) şunları belirtmektedir: “Sanatçıların […] veritabanlarında kullanılan eserleri tespit edebilmeleri ve vazgeçebilmeleri için hiçbir güvence bulunmamaktadır”. Bu koşullar altında, Square Enix ve Microsoft gibi prestijli oyun stüdyolarında çalışmış bir sanatçı olan Jon Juárez, yapay zekâların potansiyel olarak “fikri mülkiyetin çamaşır makineleri” olarak hizmet edebileceğinden endişe ediyor. Şöyle diyor: “Eğer büyük bir şirket işine yarayabilecek bir görüntü veya fikir görürse, bunu sisteme girmesi ve saniyeler içinde taklitçi sonuçlar elde etmesi yeterli olacak ve o görüntü için sanatçıya ödeme yapmasına gerek kalmayacak.”

Film, TV ve video oyunu sektöründeki konsept sanatçıları, yapay zekânın yakında kendilerini piyasanın dışına iteceğinden ya da en iyi ihtimalle makineler için sadece birer “denetçi” haline getireceğinden şikayetçi. Ödüllü bağımsız oyunlarda çalışmış bir sanatçı olan Bruce (gerçek adı değil) Kotaku’da şöyle diyor:

“Potansiyel bir işverenin nihai amacı işimi kolaylaştırmak değil; beni tamamen devre dışı bırakmak ya da yıllar içinde ustalıkla geliştirdiğim zanaatimi , rastgele bir oyunda işe yarayabilecek bir varlık üretinceye kadar, eşdeğer bir yazılımı yüzlerce farklı yöne belli belirsiz yönlendirmek için eğitilmiş, sıkıcı bir makine öğrenimi sürecine indirgemek… Yapay zekâ sayesinde tek bir sanatçı veya sanat yönetmeninin 5-10 giriş seviyesi sanatçının yerini alabileceği bir senaryoyu kolaylıkla hayal edebiliyorum.”

YZ’nin insan sanatçıların yerine (yaptıkları iş için ücret talep etmeyen) makineler koyma potansiyeli, teknoloji sektöründeki kapitalistlerin gözünden kaçmıyor. En güçlü üretken yapay zekâ teknolojilerinin Google (Imagen), Meta (Make-A-Scene) ve Elon Musk (DALL-E 2) gibilerine ait olması tesadüf değildir. Bu kodamanlar yapay zekâ sanatının iyi olup olmadığını zerre kadar önemsemiyor, sadece maliyetleri düşürmek ve kârlarını artırmak için kullanılıp kullanılamayacağını önemsiyorlar. Bu, bir şekilde sömürülmediği sürece sanat ve kültürle ilgilenmeyen kapitalistlerin cahilce tutumunu özetliyor. Sanatçıların zanaatlarını geliştirmek için harcadıkları zamana, gösterdikleri özene ve duydukları gurura hiçbir değer vermiyorlar. Aksine, bu onları işe almayı daha pahalı hale getirir.

Daha şimdiden, çalışan sanatçılar çalışmalarının takdir edilmediği veya düşük ücretlendirildiği bir piyasa ile karşı karşıyadır – tabii eğer ücretlendiriyorlarsa! Ticari sanatçılardan o kadar sık bedavaya çalışmaları bekleniyor ki, “teşhirle ödeme” ifadesi sektörde bir şaka haline geldi. Bu bağlamda, ücret talep etmeden büyük miktarlarda iş üretebilen yapay zekâya şüpheyle yaklaşılması şaşırtıcı değildir.

Kapitalizmde makinelerin işlevi, daha az sayıda işçinin emrine daha fazla üretken güç vermek, rekabeti baltalamak için metaları ucuzlatmak ve kârlılığı artırmaktır. Bunun bir sonucu da işsizliğin artması ve vasıflı işgücünün yerini giderek vasıfsız işgücünün almasıdır. Sanatçılar ve yazarlar, eğer iş bulabilirlerse, şu anda uzmanlaştıkları becerilerin gerektirdiğinden daha düşük bir ücret karşılığında, makinelerin çıktılarını sadece “değiştirdikleri” bir gelecekten korkuyorlar. Geçmişte, kapitalist kalkınmanın seyrinde, metaları elle üreten zanaatkârların yerini fabrikalarda endüstriyel makineleri çalıştıran işçi filolarına bıraktı. Günümüzde yapay zekâ ve otomasyon orta sınıf mesleklerin de altını oyuyor. Ocak 2023’te Atlantic’te yayınlanan “ChatGPT Beyaz Yakalı İşlerin İstikrarını Nasıl Bozacak” başlıklı makalede şöyle deniyor:

“Önümüzdeki beş yıl içinde, yapay zekânın üniversite mezunu çalışanların istihdamını azaltmaya başlaması muhtemel görünüyor. Teknoloji ilerledikçe, daha önce yüksek eğitim ve beceri gerektirdiği düşünülen görevleri yapay zekâ üstlenebilecek. Şirketler süreçleri otomatikleştirerek maliyetleri azaltmaya çalıştığından, bu durum bazı sektörlerde çalışanların işsiz kalmasına yol açabilir.”

Sermayenin amansız yürüyüşü, toplumun tüm emekçi katmanlarını ya makinelerin birer uzantısı olmaya ya da ıskartaya çıkmaya zorlamaktadır. Marx’ın açıkladığı gibi:

“İşçi sınıfının, makinenin fazlalık haline getirdiği bu kısmı, yani sermayenin kendi kendisini genişletmesi için hemen ihtiyacı bulunmayan bu kesim, ya eski elzanaatları ve manüfaktür ile makine arasında eşit olmayan koşullar altında geçen bir mücadelede yok olur, ya da sanayiin daha kolay ulaşılabilir kollarına akar, emek pazarını doldurur ve işgücünün fiyatını değerinin altına düşürür. Istıraplarının hem geçici (“geçici bir rahatsızlık”) ve hem de makinenin belli bir üretim alanının tümü üzerinde egemenliğini ancak yavaş yavaş kurması nedeniyle, yıkıcı etkisinin genişlik ve yoğunluğunun azalacağı düşüncesi, işçiler için büyük bir teselli olur. Bu iki teselliden ilki, İkincisini etkisiz kılar. Makine bir sanayii yavaş yavaş ele geçirdiği zaman, kendisi ile rekabet eden işçiler arasında müzmin bir sefalet yaratır.”6çn. K. Marx, Kapital, 1. Cilt, sf. 459 (Sol Yayınları, Ankara, 1. baskı, 1975)

AD 4nXcCub3yi4fzVmbGMG9BQgSE8cWnZN6pRsX jAGVD4AHfp1Bzpj4dYnFl3KxiGvshGCOsVlauOu1Gr5JSL81125woVNGHrE17nEETeH7oNTmTlTuJgYBr Mr3I8jPBRpE6oNLGWfLndBbqYZC GmmLA?key=Ziu pbbpTXM3s9On v2 NQ - Sanatçının Ölümü mü? Yapay Zekâ Tarafından Üretilen Sanata Marksist Bir Bakış - 24

 Bugün yapay zekâya yönelik öfke, 19. Yüzyıldaki Ludist hareketin izlerini taşıyor / Görüntü: kamu malı

Bugün yapay zekâya yönelik öfke, 19. Yüzyıldaki Ludist hareketin izlerini taşıyor. O dönemde, erken sanayi üretiminin cehennemine atılan ve emeklerinin ürünlerine yabancılaştırılan işçiler, öfkelerini müzmin sefaletlerini somutlaştıran makinelere yönelttiler. Aslında kapitalist sistem, sanayideki büyük başarılarını insan bedenini ve ruhunu prangalara vurmaktan sorumluydu. Günümüzde ise yeni teknolojiler, özellikle entelektüel çevrelerin bazı kesimlerini benzer bir baskı altında bırakıyor ve insan ile makine arasında benzer bir düşmanlığı kışkırtıyor.

Yapay Zekâ İyilik için Bir Güç Olabilir mi?

Demokratik olarak planlanmış sosyalist bir toplumda makineler, otomasyon ve yapay zekâ, insanlığı sıkıcı ve tehlikeli işlerden kurtaracaktır. Bugün bazıları tarafından dile getirilen türden bir “karşılıklı fayda ilişkisi” ancak bu teknolojilerin kapitalist şirketlerin özel mülkiyetinde olmadığı bir toplumda gerçek olabilir. İşsizliğin ve telif hakkı sorunlarının ortadan kalktığı, özel mülkiyet rejiminin tarihin çöplüğüne atıldığı, yani sanatçıların eserlerini istedikleri gibi yaratıp özgürce paylaşabildikleri bir toplumda.

Üretken yapay zekâların birçok potansiyel faydası bulunuyor. Bu araçlar, fikirleri hızla tekrar tekrar geliştirmek için dijital bir pano gibi zaman kazandırabilirler. Ayrıca, toplu taşıma araçlarının koltuk kumaşlarının desenini tasarlamak gibi temel görevleri üstlenebilir veya kamu bilgilendirme mesajları ve eğitici broşürler gibi sıkıcı ama işlevsel metinleri oluşturabilirler. Böylece insan zihinleri ve elleri daha yüksek yaratıcılık gerektiren alanlara odaklanmak üzere serbest kalacaktır.

Üstelik mevcut sanatları geliştirmek için de kullanılabilirler. Film restorasyonu, programlama ve belirli fotoğraf düzenleme işlemleri gibi alanlarda zaten aktif olarak görev yapıyorlar. Yapay zekâ, görsel sanatların derinliğini, doğruluğunu ve karmaşıklığını arttırabilir doku, gölge ve güneş ışığını anında en ince ayrıntısına kadar işleyerek insanları kompozisyon ve yeniliğe odaklanmaları için serbest bırakabilir.

Her yeni yaratıcı teknoloji (çok sesli enstrümanlardan fotoğrafçılığa kadar) insanlığın yeteneklerini genişletme, bakış açımızı yükseltme ve yeni sanatsal fırsatlar yaratma potansiyeline sahiptir. Ancak günümüzde kapitalizm bir çıkmaza girmiş ve kültürü tekdüzeliğe sürüklemiştir. Yapay zekâdan tam anlamıyla yararlanmak, emeğin yerinden edilmesine, işçiler ve orta sınıflar için düşen yaşam standartlarına ve kültürün homojenleşmesine yol açan anarşik kâr hırsı yerine akılcı bir planlama gerektirecektir. Kapitalizmin derinleşen krizinin yalnızca işçi sınıfını değil, orta sınıfları da giderek daha fazla zorladığı bir dönemde yapay zekâ konusundaki kaygıların artması şaşırtıcı değildir.

Yapay zekâ insanlığı aşamadı ve (Nick Cave’in çekincelerine rağmen) bizi yok etmedi. Ancak kapitalizm altında, hayatlarımızı ve kültürümüzü daha da kötüleştirebilir. Kültürü sermayenin engellerinden kurtarmak, yalnızca işçi sınıfının başarabileceği devrimci bir görevdir. Nihayetinde, sınıflı toplum ortadan kalktığında, sanat zenginlerin oyuncağı ya da kâr amacıyla sömürülen bir meta olmaktan çıkacaktır. Yapay zekâ, tüm insanlığın ortak malı olacak ve teknolojik ilerlemelerimizden tam anlamıyla faydalanarak bilinmeyen yeni ufuklara ulaşmamızı sağlayacaktır.

Kaynak: In Defense of Marxism, 3 Mart 2023

Sitemizde yer alan çeviri ve yazılardaki tüm görüşler kolektifimizin fikirlerini yansıtmayabilir. Bu yazıları, bilişim alanındaki gelişmeleri Marksist bir perspektifle ele almayı mümkün kılacak katkılar sunduğu için seçip yayımlıyoruz.