Yapay Zekâ: Faşizmin Yeni Estetiği

Utanç verici, yıkıcı ve bok gibi görünüyor: Yapay zekâ tarafından üretilen sanat, aşırı sağın tam aradığı türden bir estetik biçim sunuyor. Tommy ...
(Çevirmen)
Image

Utanç verici, yıkıcı ve bok gibi görünüyor: Yapay zekâ tarafından üretilen sanat, aşırı sağın tam aradığı türden bir estetik biçim sunuyor.

Tommy Robinson1çn. İslam karşıtı bir kampanyacı ve Birleşik Krallık’ın en önde gelen aşırı sağcı aktivistlerinden biridir, Normandiya Çıkarmasında okyanusun içine yürüyen askerlerin görüntüsünü sosyal medyada paylaşıyor. Önce Britanya2çn. Britain First, 2011 yılında eski Britanya Ulusal Partisi (BNP) üyeleri tarafından kurulan aşırı sağcı, Britanyalı faşist ve neo-faşist bir siyasi parti ve nefret grubudur aşırı sağcı liderlerinden biri, toplu taşımada üzgün beyaz genç kadınlara bakan Müslüman erkeklerin görüntülerini üretiyor. Kaba ırksal klişeleri kitsch schlager popla3çn. Schlager genellikle basit, kolay ve duygusal sözlere sahip pop müziğin vokal parçalarına akılda kalıcı enstrümantal eşliklerle tanımlanan bir Avrupa popüler müzik tarzı ve radyo formatıdır harmanlayan bir yapay zekâ şarkısı, Almanya’da ilk elli listesine giriyor ve Spotify’ın küresel viral listesinde üç numara oluyor. Benjamin Netanyahu, eşit ölçüde kısa ömürlü Neom‘a hızlı trenle bağlanan etnik olarak arındırılmış bir Gazze hayali icat ediyor. Keir Starmer4çn. 2024’ten beri Birleşik Krallık Başbakanı ve 2020’den beri İşçi Partisi Lideri liderliğindeki İşçi Partisi, politikalarını antropomorfik hayvanlarla anlatmaya çalışan bir video yayınlıyor ama ardından kaldırmak zorunda kalıyor. Birkaç gün sonra da Britanya’nın “damarlarına yapay zekâyı zerk etme” sözü veriyor.

Sağ kesim, yapay zekâyla üretilmiş görsellere adeta vurulmuş durumda. Kısa sürede, siyasi yelpazenin geniş bir kısmı, üretken yapay zekânın ortaya çıkardığı parlak ve rahatsız edici imgelerden büyülenmeye başladı. Taraftarlarının sanatsal ifade konusuna ne yeteneği ne de ilgisi olmasına rağmen, sağcı görsel kültür bir zamanlar unutulmaz seçim afişlerinden, “terör dalgası” gibi temalara uzanan bir çeşitliliğe sahipti. Bugünse neredeyse tamamen zevksiz ve itici bir hal aldı. Peki neden? Bunu soruya yanıt ararken sağın işçilere karşı beslediği nefreti, teknoloji endüstrisini sorgusuz sualsiz kucaklayışını ve özellikle de Aydınlanma hümanizmine yönelttiği kökten reddi düşünmeliyiz. Sonuncusu kulağa biraz abartılı gelebilir, ama sabredin, anlatacağım.

En bariz örnekle başlayalım. ChatGPT gibi büyük dil modelleri ve DALL-E veya Midjourney gibi büyük ölçüde difüzyon tabanlı görsel üretim araçlarında somutlaşan “yapay zekâ”, birkaç satırlık bir bilgi istemi yazabilen herkesi birer yazar veya tasarımcıya dönüştürme vaadiyle öne çıkıyor. Oysa bu meslekler, genellikle genç, kentli, eğitimli ve çoğunlukla sol eğilimli işçilerle özdeşleştirilir. Yapay zekâ modellerinin profesyonel işlere hâlâ yeterince uygun olmamasının bir önemi yoktur. Asıl mesele şu: İnsanlar, teknik becerilerine muhtaç oldukları ama kendilerinden aşağı gördükleri kişilere para ödemek — dahası onlarla iletişim kurmak — istemiyor. Önce Britanya gibi küçük örgütler için ağlayan asker ya da düşmanca bakan yabancı görselleri üretmek adına grafik tasarımcı çalıştırmak pahalıya patlar. Ama koskoca devletleri yöneten liderler, en azından Fiverr’dan biriyle anlaşamaz mı? Elbette anlaşabilirler. Ama yapay zekâyı kullanmak, hem daha kolay hem de emekle alay eden bir mesajı tabanlarına iletmenin daha kestirme yolu.

Sağcılara göre, insan elinin değmemesi, yapay zekâ sanatının bir hatası değil, bir özelliğidir. Makineyle üretilmiş sanat, çoğu zaman yapaylığını gizlemeye çalışmaz, bunu açıkça sergiler. Örneğin Nazilerin bastırdığı ya da AfD’nin hoşnut olmadığı Bauhaus’un seri üretime dayalı modernist estetik anlayışı veya Kraftwerk’in soğuk, endüstriyel müziğini hatırlayın. Ama yapay zekâ sanatı gerçekmiş gibi görünmeye çalışır. Ve sağcıların tam da aradığı estetiği sunar: Thomas Kinkade duvar süsü gibi tabloları, ruhsuz DreamWorks tarzı 3D animasyonlar, yalnızca yapımcısının aktarmak istediği kadar anlam taşıyan, yüzeyde kalan görseller. Ve belki de en can alıcısı: Bunların hiçbiri için bir sanatçıya ihtiyaç yoktur.

Yapay zekâyla üretilmiş görsellleri ustalıkla kullanan Javier Milei, Arjantinli gençlere, özellikle de ekonomik seçkinlerin övgülerine mazhar olan ama büyük bir durgunluğa yol açan ekonomi politikaları yüzünden işsiz kalan 265.000 kişiye, herkesin bir gün testeresinin yanlış ucunda kalabileceğini hatırlatmak istiyor. Ve bu mesajı iletmek için 5,9 milyon hiç de eleştirel olmayan Instagram kitlesiyle, gülünç derecede kötü olsa bile, yapay zekâyla üretilmiş grafikler paylaşmaktan çekinmiyor.

Instagram’a gelirsek, bu yazıyı okuyacak yaştakiler, bir zamanlar Mark Zuckerberg’in ve dolayısıyla Silikon Vadisi’nin liberal olarak algılandığı dönemleri hatırlayacaktır. Hatta “Zuck”, bir dönem Donald Trump’ı alt edebilecek tek başkan adayı olarak bile gösteriliyordu. (Bu arada sağa kaymaya başladıkça giyiminin de kötüleştiğini not düşmekte fayda var; buna sonra döneceğiz.) Ancak Zuck bile yapay zekâ işini başaramıyor. Meta’nın 2023’te piyasaya sürdüğü yapay zekâ destekli tuhaf sahte profiller, altı ay içinde sessizce rafa kaldırıldı; Bluesky kullanıcıları tesadüfen birkaçını silinmekten kurtarmasa, tamamen unutulup gideceklerdi. Bu da aslında tüm ticari yapay zekâ projelerinin genel kaderini özetliyor: En iyi ihtimalle, insanların zaten ihtiyaç duyduğu başka bir şeyle birlikte sunulursa görmezden gelinir ancak tolere edilir (örneğin Microsoft’un Copilot’u); en kötü ihtimalle ise, teknoloji henüz hazır olmadığı için tamamen çuvallar. Şirketler artık, müşteriler açıkça “bunu kimse istemiyor” demeden yeni bir yapay zekâ macerasına atılmıyor.

Ama yine de ısrar ediyorlar. Neden? Çünkü sınıf dayanışması. Goldman Sachs’a göre kapitalist sınıfın tamamı, yapay zekâya büyük bir bahis oynamış durumda: 1 trilyon dolar, Trump yönetiminin “Yıldız Geçidi Projesi“ne 500 milyar dolar taahhüt etmeden önce hesaplanan rakam. Metaverse ve NFT ile ilgili önceki bahisleri tutmamış olsa da, kripto paralara yapılan bahisler büyük bir başarı yakalamış durumda; bu yazının yazıldığı sırada 3,44 trilyon dolar tamamen dijital ortamda yaratılmıştı. Bu teknolojilerin tamamı, siyasi sağdan büyük destek aldı: Donald Trump, bir NFT projesi ve bir memecoin için ortak imza attı; geleneksel bankacılıktan dışlanan aşırı sağ, neredeyse yalnızca kripto para kullanıyor. Bu sadece maddi kazançla ilgili değil, aynı zamanda teknoloji endüstrisiyle uyum sağlama meselesi. Aynı mantık, yapay zekâyı benimsemeleri için de geçerli.

OpenAI, ChatGPT’nin 200 dolarlık abonelikleriyle para kazanamıyor. Goldman Sachs, bu yatırımlar için herhangi bir gerekçe görmüyor. Sam Altman kız kardeşine cinsel tacizde bulunduğu iddialarıyla karşı karşıya. “Slop”5çn. Yapay zekâ kullanılarak üretilen, gelişigüzel veya müdahaleci bir şekilde çevrimiçi olarak yayılan düşük kaliteli, gerçek olmayan ya da yanlış sanat, yazı veya diğer içerikler neredeyse yılın kelimesi olacaktır. Tüm bunların üstüne, Çin’de geliştirilen açık kaynaklı DeepSeek projesi, bir gecede ABD borsasından 1 trilyon dolar silip süpürdü. 

Başka bir deyişle, yapay zekâ endüstrisi artık elde edebileceği tüm müttefiklere ihtiyaç duyuyor ve seçici olma lüksü yok. İnsanların yapay zekâyla üretilen görüntüleri gördüğü tek yer @basedephebophile1488’in doğrulanmış X hesabı olsa bile, en azından kullanıldığını gösteriyor. Eğer kamu bilincinde yeterince uzun süre kalabilirse, tıpkı öncesindeki kripto para birimleri gibi yapay zekâ da “başarısız olamayacak kadar büyük” bir olgu haline gelebileceği düşünülüyor. Tommy Robinson gibi siyasi figürler bu çağrıyı yapacak kişiler olmayacak, ancak onlar, yapay zekâ kullanımını normalleştirebilirler. Robinson, kesinlikle yapay zekâ endüstrisine çok daha somut şekilde katkı sağlayabilecek kişilerin dijital çevrelerinde yer alıyor. Tıpkı GoFundMe bağışları gibi, kapitalist sınıf da milyarlarca dolarlık yatırım yaparak karşılıklı yardımlaşacak, ürünlerine yapay zekâ ekleyecek ve yapay zekâyı normalleştirmeye çalışacaktır. Bu normalleşme süreci, sözde merkez sol İşçi Partisi hükümetinin yapay zekâ altyapısına büyük meblağlar taahhüt etmesine yol açtı. Starmerci eğiliminin en belirgin özelliklerinden biri, sadece muhafazakar değerlerin gerçekten meşru olduğuna inanmalarıyse, yapay zekâyı ve estetiğini benimsemeleri de bunun bir parçası olabilir.

Teknoloji sektörünün liderlerinin eleştirilere karşı ne kadar duyarlı olduğunu gördük. Marc Andreessen’in6çn. Amerikalı iş adamı ve eski yazılım mühendisidir. Grafik kullanıcı arayüzüne sahip yaygın olarak kullanılan ilk web tarayıcısı olan Mosaic’in ortak geliştiricisi, Netscape’in kurucu ortağı ve Silikon Vadisi girişim sermayesi şirketi Andreessen Horowitz’in kurucu ve genel ortağıdır tekno-optimist manifestosu, Nick Land7çn. İngiliz filozof, teorisyen, kısa öykü yazarı ve blog yazarıdır. “İvmeciliğin babası” olarak tanımlanıyor ve çalışmaları spekülatif realizmin gelişimine bağlanıyor. Orijinal kurucusu siber-feminist teorisyen Sadie Plant’in ayrılmasının ardından 1990’ların “teori-kurgu” kolektifi Sibernetik Kültür Araştırma Birimi’nin (CCRU) lideriydi gibi son derece tartışmalı figürlere azizlik bahşetmediği zamanlarda, büyük ölçüde yazarının dünyaya kendini sevmesi için yalvarmasından oluşuyor. Mark Zuckerberg’in Joe Rogan ile yaptığı son röportajda, basın ve hükümetler tarafından onaylanmadığını hissettiğine dair uzun bölümler vardı. Tıpkı “iptal edilen” ünlülere ulaştıklarında olduğu gibi, sağcılar da artık proaktif bir şekilde, OpenAI gibi şirketleri maddi olarak destekleyemeseler de en azından duygusal destek sunabileceklerini belirterek teknoloji endüstrisiyle bir ittifak kuruyorlar. Hepimiz iyi birer materyalist olabiliriz, ancak maddi olmayan desteğin sermaye içinde ağlar yaratmadaki etkilerini küçümsememeliyiz.

Bununla birlikte, hiçbir normalleştirme ve “onaylama”, yapay zekâ görüntülerinin bok gibi göründüğü gerçeğini değiştiremez. Ama iddia ediyorum ki, sağ için asıl cazibe de burada yatıyor. Eğer yapay zekâ, biçimsel olarak yetkin, şaşırtıcı ve duygusal bir sanat üretebilseydi, bunu istemezlerdi. Onlara itici gelirdi.

Bir zamanlar gericiler büyük sanat eserleri yaratabiliyorlardı (Dostoyevski, G.K Chesterton, Knut Hamsun ve diğerleri) ama o dönem çoktan geçti. Beşeri bilimlere karşı onlarca yıldır biriken nefret, onları sanat yaratamaz hâle getirdi, hatta sanat hakkında düşünemez oldular. Sanat her zaman gelenek ve avangart arasında diyalektik bir itiş kakış içinde olmuştur: “Gerçekçi bir manzara resmi ya da Yunan mitolojisinden bir sahne varsa, o sanattır” ve “bir pisuvar, eğer bir sanatçı onu imzalarsa sanat olabilir.” Avangardın amacı, adından da anlaşılacağı üzere, sanatın sınırlarını genişletmekti; Rothko’nun geniş renk alanları veya Ono’nun öğretici resimlerinin, Vermeer’in portrelerinin yapabildiğini yapabileceğini ve aynı düzeyde iyi yapabileceğini göstermekti. İtalyan Fütüristleri bunun en iyi örneğiyken, sağın da bu anlayışı benimsediği bir dönem bile olmuştu. Bir zamanlar Céline gibi yazarlar ve Wyndham Lewis gibi sanatçılar sadece harika eserler yaratmakla kalmamış, aynı zamanda dönemin avangart tarzlarını geliştirmiş ve ileriye taşımışlardır. Bugün sağda, sanatın Yahudiler, kadınlar ve eşcinseller tarafından “mahvedilmesinden” önceki hayali bir zaman için nostalji yapmayan önemli bir sanatçı var mı? Belki de sadece Michel Houellebecq, o da iki kitaplık ilk dönemini çoktan geride bıraktı.

Sanatın da tıpkı fiziksel evren gibi bazı kuralları vardır. Chopin ile Merzbow‘u aynı çatı altında müzik diye tanımlamamıza izin verecek kadar esnek olsalar da, bu kurallar mevcuttur ve hatta İnternet memleri bile bu kurallara tabidir. En boktan, en kalitesiz İnternet içeriği bile sonuçta 60’ların çizgi romanından Dada’ya, Gerçeküstücülüğe kadar uzanan aykırı bir ifade geleneğinin parçasıdır. Tam anlamıyla bir “hiç” değildirler; çirkinseler bile, genellikle ilginç ya da üretken bir biçimde çirkinler. Birileri onları kasıtlı olarak o şekilde çirkinleştirmiştir. Avangart sanat ne kadar şok edici veya varsayımsal nihilist olursa olsun, bildiğim kadarıyla hiçbir sanatçı sadece savunmasız olanlara zarar vermek için sanat üretmedi. Power Electronics en ahlaksız eylemleri veya Viyanalı Aksiyonistlerin en şok edici performansları bile sadece boş yere acı çektirmekten daha fazlasıydı. Andy Warhol’un seri üretim estetiği, izleyicilerinin sınıf düşmanlarının işsiz kalmasını hayal etmelerini sağlayarak bir tatmin sunmadı. Bunlar yapay zekâ sanatının hedefleri ve bu yüzden sağcılar için bir anlam taşıyor.

Eğer sanat dediğimiz şey, estetik kuralların inşası veya yıkımıysa, o zaman sağcılar eliyle üretilen yapay zekâ sanatı yalnızca bir iç grubun dış gruba uyguladığı çıplak gücün uygulamasından başka hiçbir kural olmadığını söylüyor. Bu anlayışa göre sanattan alınabilecek tek zevk, onun birilerine zarar verdiğini bilmekten geliyor. Bu zarar bazen doğrudan belirli bir grubu hedef alıyor (Önce Britanya’nın yapay zekâ propagandası gibi) bazen de sanat fikrinin kendisine ve dolayısıyla sanatın herhangi bir değeri olabileceğini düşünen herkese yönelik oluyor. Çoğu zaman da bu zarar “oyunbaz” bir tavırla sunuluyor; edebiyatta sıkça karşımıza çıkan, eğlenmek için sineklerin kanatlarını koparan zalim çocuk klişesi gibi. Elon Musk’ın Nazi selamı, 4Chan (Musk’ın temas noktası) estetiği ve 20. yüzyılın karşı kültür aşırı sağına kadar uzanan faşist ikonografinin ironik-ironik olmayan kendine mal etme geleneğinin bir parçasıydı.

“Postmodern muhafazakarlık” olarak adlandırılabilecek yeni bir tepki evresinde olduğumuzu ilk fark eden ben değilim elbette. Ancak bu evrenin belki de en belirgin özelliği, on beş yaşında şımarık bir çocuk gibi davranmayı, gerici hareketin örgütlenme ilkesi haline getirmesi oldu. Edmund Burke’den Joseph de Maistre’ye uzanan Aydınlanma karşıtı düşünce hattı, bugün artık park zorbalığıyla desteklenen çocukça bir öfke nöbetinden başka bir şey olma iddiasını tamamen yitirmiş durumda. Sağcı düşünce, “fikirlere benzemeye çalışan öfkeli zihinsel jestler” üretmekten ibaret hale geldi ve bu, “post-liberal” “entelektüeller”e göre olumlu bir gelişme. Onlara göre postmodern sağ daha da saçmalaşmalı; akıl, mantık ve argümantasyon gibi Aydınlanma ideallerini topyekûn terk etmeli1. Bugün sağın entelektüel projesi sadece şunu soruyor: “Yapmak istediğim korkunç şeyleri haklı çıkarmak için neyin doğru olması gerekir?” Sağın estetik projesi, siyasi zalimliğe karşı entelektüel direncin altyapısını çökertmek için sahayı bilinçli bir şekilde pislikle doldurmak. Ki skatolojik8çn. dışkı inceleme, dışkısal eğilimleri göz önüne alındığında, bu hiç de şaşırtıcı değil.

Gerçek sizi özgür kılmaz. 2+2’nin 4 ettiğini, Hollanda’nın idari başkentinin Amsterdam değil Lahey olduğunu ya da göçün Britanya için net bir ekonomik kazanç sağladığını öğrendiğinizde, artık bu gerçeklere sonsuza kadar bağlı kalırsınız. O andan itibaren dünyanız bazı açılardan daralır, seçenekleriniz azalır. Eğer kendi gerçeğinizi yaratmak daha keyifli olacaksa – çünkü günün sonunda mesele her zaman keyifle ilgilidir – o zaman şansınız kalmaz. Gerçekler, insan yaşamına ve gelişimine yönelik bir kaygıyla birleştiğinde ise kurallar artmaya başlar: Sütü ısıtmanın, içindeki pek de istemediğimiz şekilde insanlara zarar verebilecek bakteri ve virüsleri öldürdüğü gerçeğini keşfettik; bu yüzden artık satılan tüm sütlerin pastörize edilmesi gerekiyor. Pek çok insan, hastalık riskinden kaçınmak adına bu tür küçük dayatmaları özgürlüklerinden saymadan kabul etmekten memnun. Bazıları memnun değil.

Elbette Aydınlanma hümanizmi adına konulan her kuralın mutlaka iyi olacağına dair bir garanti yok: Liberal politikalar, İşçi Partisi’nin kemer sıkma çılgınlığı ya da Irak savaşının bitmek bilmeyen gerekçeleri, her ne kadar akla ve hümanist değerlere dayanıyormuş gibi sunulsalar da aslında hiç de öyle değiller. Eğer yaşamın temel ihtiyaçlarına erişiminizi düzenleyen bir bilgisayarın keyfi kurallarına uymak zorundaysanız, son derece politik ve keyfi kaprisleri A = πr² kadar sağlam doğa kanunları olarak gizlemenin ne kadar kolay olduğunu bilirsiniz. Gerçek dünyada rasyonalite ve merhametin uygulanışı, Ghandi’nin Batı medeniyeti hakkında söylediği (muhtemelen uydurma) o meşhur sözü akla getiriyor: “Bence bu iyi bir fikir olurdu.”

Sağ, libidinal bir oluşumdur. Savunucularının çoğu için, özellikle de ondan maddi olarak faydalanacak kadar varlıklı olmayanlar için, içinde eğlenilecek bir yapıdır; neredeyse bir hobi. Sartre’ın, antisemitlerin öncelikle “kendilerini eğlendirdiklerini”2 hatırlamamız yönündeki uyarısı, ne kadar ciddi görünürse görünsün ya da gerçek dünyada ne kadar korkunç sonuçlar doğurursa doğursun, sağ görüşün çoğu – belki de tüm – söylemi için geçerlidir. Bu nedenle, sağcılar her türlü gerçeklik testine şiddetle karşı çıkar. Söylediklerinin, bir sanat eserinin “iyi” ya da en azından ciddi olup olmadığını belirleyen (böyle bir belirleme yapılabildiği ölçüde) bilimsel veya beşeri ölçütlere göre geliştirilen testlere dayanıp dayanmaması onlar için konu dışıdır. Nesnelliğe başvurduklarında bile, bu başvuru genellikle yersizdir ve sanatsal üretimleri kadar derin bir naiflik taşır; biyoloji “kadın”ı tanımlamakta zorlanırken, balık ya da sebzenin ne olduğu bile çoğu zaman tartışmalıdır; buna rağmen trans bireylerin varlığına itirazlarını “temel biyoloji”ye dayandırmakta tereddüt etmezler. Dünyayla olduğu gibi ciddi bir şekilde ilgilenmek, yani duygularınızı hiç umursamayan gerçeklerle yüzleşmek, çoğu zaman doğruların gerektirdiği basit açıklamaları sağlamaz. Bu karmaşıklık karşısında, çoğu insan için en makul yol alçak gönüllü olmaktır: Kadın nedir? Hiçbir fikrim yok, gerçekten umurumda da değil, ama en az acıya neden olacak şekilde davranalım. Ancak sağ bunu yapmaktan acizdir. Tüm absürdist duruşlarına rağmen, önceden belirledikleri kategorilere uymayan çelişkili bir dünyayla uzlaşmaya çalışıyorlar. Aynı anda hem evrenin tüm yönlerinin kesin yasalarla yönetildiğini iddia ederler, hem de “hakikat”in yalnızca o an ihtiyaç duydukları şey olduğuna inanmak isterler.

Sonlandırıcı rövanşizm postmodern sağın ana örgütlenme ilkelerinden biridir. Günlük yapay zekâ kullanımının çoğu, özellikle cinsiyete dayalı bir şiddet biçimini yansıtır: deepfake çıplaklar, gerçek kadınlara değiştirildiklerini göstermek için yapay zekâ “kız arkadaşları”nın retorik bir sopa olarak kullanımı, ya da Taylor Swift’in cinsel saldırıya uğradığı yapay zekâ “sanatı”. İnternetin en büyük deepfake dizinlerinden birinin Donald Trump’ı maskot olarak kullanması tesadüf değildir. Bu tutum, teknoloji ve yapay zekâ endüstrisinin üst kademelerine de yansıyor. OpenAI CEO’su Sam Altman’ın – bize Steve Jobs ya da Bill Gates’le aynı düzeyde bir deha, bir devrimci olarak sunulan adam – aynı zamanda bir tecavüzcü ve pedofil olduğu, öz kız kardeşini üç yaşından beri cinsel mülkü olarak gördüğü iddia ediliyor. Altman bu iddialara, “akıl sağlığı sorunlarıyla mücadele eden bir aile bireyine bakmak inanılmaz derecede zor” diye yakınarak yanıt verdi. Cinsel şiddete duyulan hayranlık, çağdaş sağın kimliğinin merkezinde yer alıyor ve sağa doğru gidildikçe tecavüzün ve özellikle pedofilinin açıkça yüceltilmesi olasılığı artıyor. Altman’ın yaşadığı hukuki süreç, pek çok sağcı için onun da onların takımından biri olduğunu gösterecektir. Öte yandan, Mark Zuckerberg, Joe Rogan’ın podcastinde teknoloji endüstrisini “kültürel olarak kısırlaştırılmış” olarak tanımladı ve daha fazla “erkeksi enerji” ve “saldırganlık” çağrısı yaptı.

Zuckerberg’in kıyafetlerine dönelim. Teknoloji CEO’ları için her yerde karşımıza çıkan “gri kapüşonlu” stilin yaratıcısı oydu. Ancak son zamanlarda bambaşka bir tarz benimsemeye başladı: Üzerinde Latince “Ya Zuck Ya Hiç” yazan bol tişörtler, Meta AI gözlüklerinin hantal tasarımı, gösterişli ve gereksiz bir altın zincir. Bu, Rick Owens ya da Vivienne Westwood gibi isimlerinki gibi modada risk almak değil. Bu sadece çirkin ve aptalca. Zuckerberg ayrıca, hayatında vücut geliştirici fiziğine ihtiyaç duyacağı bir şey yapmamasına rağmen, eskisine göre çok daha kaslı. Kurumsal incelciliği ve yapay zekâyı kucaklarken, neyin iyi görünüp neyin görünmediğini umursamama özgürlüğünü hissetmesi; bunun yerine, isterse berbat görünebilecek kadar zengin ve güçlü olduğunu göstermeyi seçmesi bence bir tesadüf değil. Çocuklar onun çıplaklığına güldüğünde, imparatorun yapması gereken tek şey onları görmezden gelmektir. Trump’ın artık kanıksadığımız o saç kesimi de aynı amaca hizmet ediyor. Bok gibi görünüyor ve zaten amaç da bu. Bu bir güç gösterisi ve küçük bir zalimlik eylemi.

Yapay zekâ zalim bir teknolojidir. İşçilerin yerini alıyor, milyonlarca metreküp su tüketiyor, atmosfere CO2 kusuyor, yalnızca en kötü ideolojilerin propagandasını yapıyor ve dünyayı daha fazla çirkinlik ve aptallıkla dolduruyor. Zalimlik, sağcı ideolojinin temel ilkesidir. Yaptıkları her şeyin merkezinde bu vardır. Dünyayı daha acımasız bir yer haline getirmek için artık para ya da hayatlarını kaybetmeye oldukça istekliler ve yapay zekâ da bunun bir parçası – sermayeyi emekten sonsuza dek özgürleştirecek bir makine tanrı yaratma telaşı. (Bu bir abartı değil: OpenAI’nin üst yönetiminden Roko’nun Basiliski kavramının9çn. Roko’nun Basilisk’i, gelecekte, potansiyel varlığından haberdar olan ancak söz konusu ilerlemeyi teşvik etmek için ilerlemesine veya gelişmesine doğrudan katkıda bulunmayan herkesi cezalandıracak, aksi takdirde iyiliksever bir yapay süper zekâ olabileceğini belirten bir düşünce deneyidir. mucidi Lesswrong bloguna kadar uzanan bir zincir var). Kripto paradan bile daha fazla, yapay zekâ tamamen nihilisttir, en ufak bir kurtarıcı niteliği yoktur. Dünyanın başına beladır ve son iki-üç yılda ürettiği pislik dağlarını temizlemek onlarca yıl alacak.

Yapay zekâ ne yazık ki kendi kendine sönmesi gereken bir ateştir. Kripto paralarda olduğu gibi, seçkinler bu teknolojiye o kadar yatırım yapmış olabilirler ki, hiçbir faydası olmamasına rağmen, onu gerçekleştirmeye yönelik çabalarını sürdürmeye devam edeceklerdir. Psikolojik olarak, bu teknoloji onların ihtiyaçlarına o kadar uygundur ki, bunun gerçekleşme olasılığının gerçekleşmeme olasılığından daha yüksek olduğunu söyleyebilirim. Ancak, geçen yılki ABD seçim kampanyasının o iki kısa haftasında gördüğümüz gibi, sağ kanadın ruh hali son derece kırılgandır. Her nedense, ampirik gerçekliğin herhangi bir şekilde tersine çevrilmesini kabullenebiliyorlar, ancak kendileriyle alay edilmesine karşı son derece hassaslar. Onlara tuhaf demek kesinlikle işe yarıyor ve tek sanatsal çıktılarını bok gibi görünüyor diye eleştirmek de işe yarıyor. Yapay zekâ sanatını herhangi bir şekilde meşru gören gören insanlarla alay etmek de işe yarıyor. Yapay zekânın çevresel etkilerinden veya işgücü üzerindeki etkilerinden bahsetmek faydalı olmayacaktır – bunlar onların hoşuna gidiyor, kendilerini tehlikeli hissettiriyor. Sanatçılardan para almaktan bahsetmek yerine, bunun onları nasıl ucuz gösterdiğinden bahsedin. Eğer amaçları insanları incitmek ve gücendirmekse, incinmiş veya gücenmiş olsak bile bunu dile getirmeyerek onları bu eğlenceden yoksun bırakabiliriz.

Teknolojik ilerleme ne doğrusaldır ne de tamamen antidemokratiktir. Bizler, sıradan insanlar, Google Glass’ın yaygın bir şekilde piyasaya sürülmesini engelledik çünkü kullanıcılarıyla alay ettik ve onlara “cam deliği” dedik. Cybertruck – kendisi de ancak aşırı sağcı bir zihnin ürünü olabilecek bir anti-sanat eseri – büyük ölçüde başarısız oldu çünkü içinde görülmek utanç vericiydi. Yapay zekâ endüstrisinin savunmasız olduğunu zaten gördük; Çinli lisansüstü öğrencilerinin aynı şeyi çok daha ucuza inşa etmeleri mümkündü ve veri merkezlerine yapılan devasa yatırımlar yoluyla büyüme modelinin tamamının sorgulanmasına neden oldu. Sol, toplumun büyük bir bölümünde güçsüzdür, ancak var olan her şeyi acımasızca eleştirme konusunda aldığımız eğitim bizi olumsuzluğun ustası haline getirirken, bir gözümüzü de her zaman pislik temizlendiğinde mümkün olabilecek daha iyi bir dünyada tutmamızı sağladı. Yapay zekâya ve onu benimseyen sağcılara karşı en etkili silahlarımız grevler, boykotlar veya diyalektiğin gücü olmayabilir. “Utandırıcı”, “bu berbat” ve “bu bok gibi görünüyor” gibi yanıtlar olabilir.

Gareth Watkins (@garethlwatkins) şu anda Manchester’da yaşayan bir yazardır. Los Angeles Review of Books, Tribune, Vulture, MEL, Bandcamp ve diğerleri için yazdı ve Ölüm Cezası podcastine ev sahipliği yaptı.

Kaynak: New Socialist, 9 Şubat 2025

  1. Elbette bu değerlere ve Avrupa Aydınlanma projesinin kendisine yönelik önemli sol eleştiriler vardır. Bunlar sağın rövanşizmi ile aynı şey değildir. ↩︎
  2. Jean-Paul Sartre. [1948] 1995. Antisemit ve Yahudi. George J Becker tarafından çevrildi. New York: Schocken, s.20. Archive.org‘da ücretsiz olarak okunabilir. ↩︎